Yağcı-Yalaka…

Toplumumuz kural tanımamazlık, yağcılık, pervasızlık ve ihmalkârlık ya da vurdumduymazlık gibi yaygın hale gelmiş davranış biçimi ile daha doğrusu bu tür hastalıklarla iç içe olmuş!

Yağcı-Yalaka…

Toplumumuz kural tanımamazlık, yağcılık, pervasızlık ve ihmalkârlık ya da vurdumduymazlık gibi yaygın hale gelmiş davranış biçimi ile daha doğrusu bu tür hastalıklarla iç içe olmuş! 

Söz konusu hastalıklardan kurtulmaya çalışıldığını söylemek de mümkün değil. Bu tür hastalıklar normal davranış biçimi gibi algılanmaya başlanmış durumda. 

Ne acıdır ki yalakalık, dalkavukluk, riyakârlık olarak da nitelendirdiğimiz yağcılık, her geçen gün toplumda yaygınlık kazanıyor. 

Bu durum, samimiyetten yoksun sahte ilişkiler gündeme getiriyor. İnsanlar kendilerine karşı gösterilen riyakârlıkları gerçek vasıfları gibi algılamaya başlıyor. 

Giderek öyle bir noktaya geliniyor ki; gerçeği yansıtmayan övgüler, içten gelmeyen saygı ifade ve gösterileri insanların nefsine hoş geliyor. 

Hal böyle olunca, insanlar çevresindeki herkesten benzer tavırları bekliyor. Bekledikleri tavrı göstermeyenlere karşı ise antipati duyuyor. 

Kısacası, öyle bir noktaya geliniyor ki; toplumda yağcı ve yalakaların önü açılıyor, düzgün karakterli olanlar bir kenara itiliyor. 

Bir başka ifade ile doğru söyleyenler dokuz köyden kovuluyorken, riyakâr, yağcı ve yalakalar başköşeyi kapıyor. 

Bu noktada kafalarda, “Yalakalık doğuştan mıdır, yoksa sonradan kazanılan bir davranış biçimi midir” sorusu oluşuyor. 

Elbette birçok kötü davranış gibi yalakalık ya da yağcılık doğuştan değil, sonradan kazanılan olumsuz bir davranış biçimidir. 

Bunun çeşitli sebepleri var. Bir kimse kendisinde olmayan vasıflarla anılmaya ve övülmeye başlanınca muhatabını susturmuyor, bilakis bundan hoşlandığını belli eden tavırlar sergiliyorsa, yağcılık ve yalakalık prim kazanıyor demektir. 

Belli bir hedefe ulaşmayı kafasına koymuş kişiler de yalakalığını giderek arttırmaktadır. Kısacası yalakalığın toplumda yaygınlaşmasının ana sebebi; yalakalığın prim yapmasıdır. Dolayısıyla karakter zaafı olanlar artık istediklerini elde etmek için yalakalığı kullanmaya devam ediyorlar.  

Bir memlekette belli makamlara gelmek için kesin kurallar yoksa, ya da var ama uygulanmıyorsa, ister istemez yalakalar makamlara gelebilmek için ölçüyü giderek kaçıracaklardır. Toplumda giderek bir yalakalık zinciri oluşacaktır. Bir makama gelebilmeyi, bir işi alabilmeyi sağlayacak olan meziyet, yalakalık olacaktır. 

Artık ehil olanlar bir kenara itilecek, belki de küskünler ordusuna katılacak, buna karşılık iş konusunda hiçbir ehliyeti ve becerisi olmayanlar eğilebildikleri ölçüde bir yerlere geleceklerdir. 

Böyle bir davranışın yaygınlaştığı toplumlarda hak-hukuk gibi kavramlar dilden düşmüyor olsa da, fazla bir anlam ifade etmeyecektir.

Dilimizde; “Testiyi kıranla suyu getirenin bir olduğu” şeklinde bir deyim vardır. Yani bir işi yapanla yapmayanın eş tutulmasının felaket habercisi olduğunu anlatmak için kullanılır. 

Yağcılığın ve yalakalığın yaygınlaştığı toplumlarda testiyi kıranla suyu getirenin bir tutulması bir yana, testiyi kıranlar makbul sayılmaya başlanır ki; artık o toplumda tabiri caiz ise “At izi ile it izi birbirine karışmış” demektir.

Bir avuç toprak alıp yalakanın suratına fırlatanların sayısı, yalakalığa prim verenlerden fazla olmadığı sürece, meydan yalakalara kalacak demektir. 

Bunun da ötesinde bugün yalakalıktan hoşlanan ve bu ruh hastalarına prim verenler yarın kendileri de bir başkasının karşısında yalakalık yapmak zorunda kalacaklardır. 

Bilmem anlatabildim mi?

 

 

                                                                                                                 Bilal KARADAĞ

                                                                                                          bkaratag02@gmail.com